Zaman zaman ulaşacağım yerlere giderken, mezra köyü olan Seydimemet'in yolundan geçiyorum.
Kimi zaman süt almak için, kimi zaman ise Hekimhan'a arabasına binmek için bu yolu kullanıyorum.
Kısacası bahçe evinde yaşadığım yaz mevsiminde Seydimemet köyü ile arkadaş oluyoruz.
Bahçe ile mezra köyü arasında bulunan ve daima gördüğüm, fakat hiç uğramadığım bir yapı var.
Bizim bahçeye yakın, yolun üst tarafında güneşin altında süzülüyor.
Arkası üzüm bahçesi…
Bu sabah yürüdüğüm bahçe yönümden dönüp, şimdi burayı gezip fotoğraf çekmenin tam zamanı diye düşündüm.
Aslında bir ahır olan yapının kendi yoluna girdim.
Seydimehmet'te inek sahibi olan kişinin mallarını burada yatırdığını biliyorum.
O nedenle burnuma gelen ve beni hiç rahatsız etmeyen mal dışkısı kokusunu kapıya doğru ilerlerken hemen duyumsadım.
Tanımlaması zor, hissedilmesi gereken koku ahır kokusu...
Hoşuma giden yanından memnunluk duydum.
Gerçek köy hayatı bu demekti.
Değişik kokular ve yapılar.
Çamurlu yollar ve dikenli tarlalar...
Eski tahta kapıdan içeri güneş sızan ve çiçek kokularına benzemeyen ağır kokuyla kaplı yer olan odacıklara kadar ilerledim.
Küçük pencerelerden sızan, ineklerin yattığı yere yansıyan güneş sızıntısının etrafa dağıttığı ışık; ahırda baska bir hal oluyordu.
İçerideki sıcaklığın verdiği koku odanın her yanına yayılmış, kaplamış.
Burnumu yalayıp geçti.
O sırada..
Ben odacıkları inceleyerek gezerken, iç sesim bana sürekli bir şeyler söylüyordu.
Birden bire zihinzel bir yolculuk yaparak; çocukluk ve gençligime kadar gittim.
Mal, tezek ve saman kokan ahırları hatırladım.
Günün çoğu zamanının geçtiği yerdi samanlık ve ahır.
Küçük pencerelerinden daima ışık sızardı.
İkinci bir evdi; insanları besleyen hayvanların eviydi buralar.
İnek, davar, atlara bakıp beslemek için kurulan bu odacıklarda hayvanlarla olmak başka bir dünyaydı.
Foşur foşur sağılan kokulu süt.
Annesini emen dana ya da kuzu..
Yeni doğmuş tay.
Dehre elinde, oturmuş kütüğüne burma doğrayan dedem.
Doğranan burmaları musula koyan genç kadın ben.
Yaz tatillerinde yaklaşık üç ay köyde bulunurdum.
Babaannemle beraber bu işleri yapardık.
İneğinden, koyunundan aldığı sütü yoğurt yapardı.
Yoğurt yayıkta yayılarak katık(ayran) olurdu.
Arada bir, bibimlerin yaylasına gider oradan da süt getirirdim.
Uzun bir yoldu yayla yolu... Belki saatlerce yürüyordum.
Hepsi insanın beden gücüne dayanarak yapılan işlerdi.
Önceki yazılarımda değinmiştim.
Köyler birer kasaba olma hevesinde giderse tüm değerlerimiz birer birer kaybolmaya yüz tutacak.
Eskiye duyulan özlem büyüyecek...
Üretimden gelen paylaşım yok olacak.
Fotoğraf çekmek için girdiğim, çok eski yapı olan ahır aslında tarihi bir zenginlik olarak korunmaya alınmalı.
Kalmadı buna benzer yapılar.
Tavanın yüksekliği, kullanılan ağaçların kalınlığı, uzunluğu beni her zaman büyülemiştir.
Usta ellerin, beyinlerin santim santim dizerek taştan duvar yapmaları...
Musulların sanat eseri özelliğinde yapılmış olması.
Korsanların gözetleme yerlerini andıran harika küçük demir parmaklı pencereler.
Ve pencereden sızan güneş ısınları...
İşçiliğin üst seviyede kullanılarak, her detayın ince, ince emek vererek yapılmış olması başka etkileyici tarafı.
Roma tarihi eserlerinden sonra köyümde atalarımın bin bir güçlükle yaptırmış oldukları yapıların öz geçmişlerine değinerek sizleri buralarda gezdirdim.
Umarım yolu düşen her kişi merak ederek yapıları; tarla, bağ bahçeleri, eksik ya da tamları görmek isteyecektir.
Köylü, 28 Te3mmuz 2021
Kimi zaman süt almak için, kimi zaman ise Hekimhan'a arabasına binmek için bu yolu kullanıyorum.
Kısacası bahçe evinde yaşadığım yaz mevsiminde Seydimemet köyü ile arkadaş oluyoruz.
Bahçe ile mezra köyü arasında bulunan ve daima gördüğüm, fakat hiç uğramadığım bir yapı var.
Bizim bahçeye yakın, yolun üst tarafında güneşin altında süzülüyor.
Arkası üzüm bahçesi…
Bu sabah yürüdüğüm bahçe yönümden dönüp, şimdi burayı gezip fotoğraf çekmenin tam zamanı diye düşündüm.
Aslında bir ahır olan yapının kendi yoluna girdim.
Seydimehmet'te inek sahibi olan kişinin mallarını burada yatırdığını biliyorum.
O nedenle burnuma gelen ve beni hiç rahatsız etmeyen mal dışkısı kokusunu kapıya doğru ilerlerken hemen duyumsadım.
Tanımlaması zor, hissedilmesi gereken koku ahır kokusu...
Hoşuma giden yanından memnunluk duydum.
Gerçek köy hayatı bu demekti.
Değişik kokular ve yapılar.
Çamurlu yollar ve dikenli tarlalar...
Eski tahta kapıdan içeri güneş sızan ve çiçek kokularına benzemeyen ağır kokuyla kaplı yer olan odacıklara kadar ilerledim.
Küçük pencerelerden sızan, ineklerin yattığı yere yansıyan güneş sızıntısının etrafa dağıttığı ışık; ahırda baska bir hal oluyordu.
İçerideki sıcaklığın verdiği koku odanın her yanına yayılmış, kaplamış.
Burnumu yalayıp geçti.
O sırada..
Ben odacıkları inceleyerek gezerken, iç sesim bana sürekli bir şeyler söylüyordu.
Birden bire zihinzel bir yolculuk yaparak; çocukluk ve gençligime kadar gittim.
Mal, tezek ve saman kokan ahırları hatırladım.
Günün çoğu zamanının geçtiği yerdi samanlık ve ahır.
Küçük pencerelerinden daima ışık sızardı.
İkinci bir evdi; insanları besleyen hayvanların eviydi buralar.
İnek, davar, atlara bakıp beslemek için kurulan bu odacıklarda hayvanlarla olmak başka bir dünyaydı.
Foşur foşur sağılan kokulu süt.
Annesini emen dana ya da kuzu..
Yeni doğmuş tay.
Dehre elinde, oturmuş kütüğüne burma doğrayan dedem.
Doğranan burmaları musula koyan genç kadın ben.
Yaz tatillerinde yaklaşık üç ay köyde bulunurdum.
Babaannemle beraber bu işleri yapardık.
İneğinden, koyunundan aldığı sütü yoğurt yapardı.
Yoğurt yayıkta yayılarak katık(ayran) olurdu.
Arada bir, bibimlerin yaylasına gider oradan da süt getirirdim.
Uzun bir yoldu yayla yolu... Belki saatlerce yürüyordum.
Hepsi insanın beden gücüne dayanarak yapılan işlerdi.
Önceki yazılarımda değinmiştim.
Köyler birer kasaba olma hevesinde giderse tüm değerlerimiz birer birer kaybolmaya yüz tutacak.
Eskiye duyulan özlem büyüyecek...
Üretimden gelen paylaşım yok olacak.
Fotoğraf çekmek için girdiğim, çok eski yapı olan ahır aslında tarihi bir zenginlik olarak korunmaya alınmalı.
Kalmadı buna benzer yapılar.
Tavanın yüksekliği, kullanılan ağaçların kalınlığı, uzunluğu beni her zaman büyülemiştir.
Usta ellerin, beyinlerin santim santim dizerek taştan duvar yapmaları...
Musulların sanat eseri özelliğinde yapılmış olması.
Korsanların gözetleme yerlerini andıran harika küçük demir parmaklı pencereler.
Ve pencereden sızan güneş ısınları...
İşçiliğin üst seviyede kullanılarak, her detayın ince, ince emek vererek yapılmış olması başka etkileyici tarafı.
Roma tarihi eserlerinden sonra köyümde atalarımın bin bir güçlükle yaptırmış oldukları yapıların öz geçmişlerine değinerek sizleri buralarda gezdirdim.
Umarım yolu düşen her kişi merak ederek yapıları; tarla, bağ bahçeleri, eksik ya da tamları görmek isteyecektir.
Köylü, 28 Te3mmuz 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
İlgisiz yorumlar spam kabul edilir ve suçtur.