Yamadağlı Nuray

Yamadağı'ndan giyinmiş kuşanmış, alı al, moru mor, etekleriyle, ırgalanarak bir kadın iner gelir Köylü köyüne. Kadının adı Nuray'dır... Sever dağlarda yaşamayı. Kurt ile kuş ile yürümeyi. İster ki günlük güneşlik olsun günlerin tamamı. Her daim insanların şenlesin yüzü...

26 Ekim 2021 Salı

Sıcak Bir Gün

Sıcak Bir Gün

Güneş dokunurken ıslanan evler vardır.
O evler terk edildiğinde içindeki geçmiş yaşantılar, yıkılmışlığı görenler için büyük hüzün verirler.
Kapıda asılı kalmış tül, daha yeni içerden çıkılmış, biraz sonra döneceğiz dercesine askısında süzülüyor.
İnsanları yurtlarından göç etmeye zorlayan sebepleri burada bir bir saymak sayfalar alır.
Bahçe evinin güneş altında ıslanarak sahibini bekleyişinde bulduğum burukluk beni derinden etkileyen esas sebep...
Özene bezene yapılmış olan tahta kapı ve pencerelerin kimsesiz kalışları, her fırtınaya ve depreme karşı halen direnişi, hiç yıkılmayı düşünmemiş olmasındadır.
Terk edilmek ve terk etmek olgusu, insanda olduğu kadar evlerin de ruhlarını incitir.
Bahçe evinin ruhunu yaralanmış görsem de, bedeninin kendini korumaya almış olması umudun ta kendisidir.
Kapının üzerinde duran kilit (köcegin ruhunda parmak izleri) kendini var ederken, küskün duruşunu görebildim.
Zinciriyle-kilit birbirine sarılmış sahibi tarafından açılmayı bekliyordu.
Burası bir bağ evi…
Çok değil daha on sene önce evin içinde ve dışında kaysılar toplanıyor, koyunlar meleşiyor, bu koyunlardan süt alınıyordu.
Beni asıl etkileyen tahta ve topraktan yapılmış olan evin sessizce süzülerek dağlara karşı yalnız durmasıdır.
Geçmiş yıllarda insan ve hayvanların iç-içe yaşamı kucaklamaların da bulunan yaşantıların, şimdilerden baktığımızda, tüm izlerini üzerlerinde taşıyarak, terk edilmek zorunda kalmış olmaları, duygularım da o an sessizlik yarattı.
Orada durup fotoğraf çekmeli, yazıya dökmeliydim...
Asırların yükünü görür gibi olduğum bu küçük evden dolayı ki (böyle çok damlı evler var) başka türlü ruhumda ki fırtınaları dindiremezdim.

Babamla, Muhammet amcamın birbirlerine gelip giderek, yanan ocak üzerinden demli çayı süzgeçten süzerek ve şakalaşarak içmelerinde gördüğüm güzelliğin, hiç yaşanmamışlık boyutunda olması iç dünyamda, sevdiklerimin yüzlerini aramaya zorlayan çelişkiler yumağıdır.
Uzun boylu, buğday tenli yakışıklı, ağız dolusu gülerek konuşan bu güzel insanlar heybelerini az ile doldurup bu diyarlardan göç etmişlerdir. Babam ebediyete giderken, Muhammet amcam yıllar evvelinden bağından ayrılıp gurbeti kendine yurt edinmiştir.
Çok sevgili Sultan ablamın elinin izi ocağın üzerinde kapkara duruyor. Amcamla babamın yüksek sesle bağıra bağıra konuşması, pencerelerin açık aralığından akıp dağlarda yankılanıyordu.
Sessiz sakin kendi halinde duran bağ evi güzel insanların ruhunu dinleyerek geleceğe halen umutla bakıyorlar...

İste böyle böyle 
Hal deli gönül
Gerek ağla
Gerek gül deli gönül

10 Eylül 2020