Yamadağlı Nuray

Yamadağı'ndan giyinmiş kuşanmış, alı al, moru mor, etekleriyle, ırgalanarak bir kadın iner gelir Köylü köyüne. Kadının adı Nuray'dır... Sever dağlarda yaşamayı. Kurt ile kuş ile yürümeyi. İster ki günlük güneşlik olsun günlerin tamamı. Her daim insanların şenlesin yüzü...

31 Aralık 2020 Perşembe

Yeni Yıl Karşılaması

Yeni Yıl Karşılaması

Nuray YILDIRIM

Köylü köyünden merhaba...
Büyük kentlerin kargaşasından uzak bir yasamın içerisindeyim.
Sabaha, dağlardan doğan ışıkla uyanıyorum. Tümüyle kirlenmiş olan dünya hallerinden uzağım. Gerek alım gücünde yaşadığım zorluklar, gerekse ulaşım alanında yaşadığım zorlanmalarım ve sıkıntılar, mücadelemin içindeki her türlü ağır işler hiç zoruma gitmiyor.
Dünya da ise büyük bir kargaşa hüküm sürüyor.
Cinayetler, ayrılıklar, kopuşlar, birbirinden uzak ve sarılmadan geçen insan manzaraları toplumu ve bireyleri yaralamakta, yıkmakta.
Bunların seyri hızlanarak, bilinçli kesimi yakmaktadır.
Ne 2020'nin kusuru var, ne de gelecek olan 2021' in kusuru…
Üzerinde yaşadığımız dünyanın güneşin çevresinde dönmesiyle, 365 gün tamamlanıyor. Ardından gelen yıllar; tarih olarak bizlere yeni bir 365 günlük yaşayacağımız zaman dilimleri hazırlıyor.
Tarihlerin çekiciliğine kapılmadan gün, hafta ve aylarımızı mevsimlere bölerek tatlı tatlı yaşamak yine insanlığın, yani bizlerin elinde olan bir şey…
"Covit-19"la girdiğimiz 2020 yılından büyük badireler atlatarak çıkıyoruz.
Bilimin durmaksızın çalışması sonucu 2021'e ise ‘aşı’ kampanyasıyla girmekteyiz.
Seyredip göreceğiz, hayatımızın güneş etrafındaki uzun yolculuğu; kar, bahar, yaz ve yeniden kışı yaşatırken bize neler gösterecek.
Tabiat kendi devinimlerini sürdürmeye devam ediyor. Bunu bozmak için ‘elinden geleni ardına koymayan’ insanlık; ‘vahşi kapitalizmin’ ve ‘biat kültürünün esiri’ olmaktan kendini kurtarmadıkça, kendi halinde sürüp giden evreni de yok edecektir. Tıpkı kendisini yok ettiği gibi olacaktır bu yıķım da…
İnsanlık bilime, sanata, kitaba yakın durarak, kültürüne sahip çıkarak bu yozlaşmadan aynı zamanda kendi yıkımından kurtulacaktır.
Bizler, ocak ayının ilk sabahından itibaren bilimin, felsefenin ve okumanın peşinden koşmaya devam edeceğiz.
İyi yıllar!

12 Aralık 2020 Cumartesi

Köyümüz Karantina Altında...

Köyümüz Karantina Altında...
Köyümüz Köylü kar altında...
Köyümüz karantina altında...
Gece sabaha dönerken alacakaranlıkta uyandım.
Perdeyi aralayıp baktığımda, lapa lapa kar yağıyordu.
Aralık ayının başlarında yapraklarını döken kaysı ağaçlarımıza ilaç atılacak.
Köyde bu işi yapan arkadaşımızı beklemekteyim. "Gelsin yapsın kurtulayım diyerek" beklediğim tarımcı arkadaş son anda bahaneler üreterek gelmedi.
Hava durumu kar yağışı göstermekteydi. Yağmadan atılması gereken ilaç kalmıştı. Birde yasak geldi.
Bu böyle olmazdı.
"Ne yapıp edip ilacımı atmalıyım" diye kendimce bir karar aldım.
Burada "feodal topluma" göre değil, kendi öğretilerime göre yapmalıydım.
Yoksa her şey; tüm emeklerim ziyan olacak diye düşündüm.
'Hekimhan'dan bu işi yapan var mı?' diyerek bir araştırma yaptım ve çok sağlam çalışan bir tarımcı ile görüştüm.
"Koşullar çok sert ve hava soğuk. Yeriniz uzak diyordu". Buna rağmen, söz verdiği için uzun yoldan gelerek bu işi birlikte hallettik.
Size soruyorum...
Köyümde bu işi yapan genç arkadaşım, bizi önemseyip yakın yerden gelerek, beni üzmeden işini yapsa ve parasını alsa en iyisi olmaz mıydı?
Bu kaçak kaypak konuşmaların sonunda bizi mağdur etmekte neyin nesiydi?
Uzun süren mücadelem sonuca ulaştı... İşten anlayan ustanın da destek vermesiyle çamurların içinde ayaklarım bata çıka, zor zahmet, ilaç hortumu elimde, ağaçları kışa hazırladım.
Attığımız ilacın adı: Bordo bulamacı.
Bordu bulamacı; kimyasal bir ilaç olmasına rağmen başvurmak zorunda kaldığımız değeri yüksek bir ilaçtır. Ağaçları soğuklardan koruyor, meyvenin verimini artırıyor.
Karantina uygulamasına rağmen!
Jandarmadan izin alarak; bahçeye gidip ilaçlamayı başarıyla sonuçlandırmak, bana büyük bir huzur vermişti. Artık yasak günlerde sobayı yakıp rahatça oturabilirim.
İç huzuru bu olsa gerek.
İşlerin güzel sonuçlanması her insana büyük isteklendirme sağlar.
Peki, dış huzurumuz nasıl olacaktı?
Öyle ya Karantina var köyde.
Artık her şey yasak ve kısıtlı…
Evlerimizden dışarı çıkamayacağız.
Konu komşu yüzü göremeyeceğiz.
Oysa; köy demek samimiyet demekti.
Valilikten gelen bildiride:
"İkinci bir emre kadar, karantinaya giren köylü köyü; kurallara uymaz ve iyileşme sağlanamaz ise, karantina uzar" deniyor.
Coronavirüs konusunda bireysel kurallara uymayan köylülerimiz, valilikten gelen emirle beraber "sus pus" oldular.
Perşembe günü saat 17.00'de, jandarma bilgiyi anons ettiği anda, "Darbe inmiş gibi" evlerimize tıkamamıştık. Herkes birbirinden korkar olmuştu.
Bir senedir Covit-19 virüsünün etkilerini öğrenmiş olmak etrafa korku saçıyor.
Jandarma Cem evini kullanarak, giriş çıkışları tutuyor.
Köyümüz adeta hasta kampına dönüştü.
Bu durum beni çok üzdü. Burada köy halkı gibi yaşamıyorum. Sık sık kente gidiyor, ihtiyaçlarımı kendim alıyorum. Ufak tefek seyahatlerim ise bana iyi geliyor.
Daracık bir yerde yaşamak, kentten gelmiş birisi için hiç kolay değil.
Şimdi tüm ihtiyaçlarımızı başkasına bağımlı olarak isteyeceğiz.
Ne kadar, ne getirebilirler
Sonuçlara katlanmaktan başka çare kalmadı.
Hastalık kendisini bir kaç gündür göstermeye başlamıştı.
Karantina uygulanacağını 6 Aralık günü hissetmiştim. Çünkü hasta sayısı sürekli olarak artıyordu.
Hikâye şöyle başladı…
4 Aralık Cuma günü Hekimhan'a alışverişe gidiyordum.
Köyün arabasını kaçırmıştım.
Hasançelebi'ye yürüyüp, oradan otobüse binecektim.
Yoldayken arkamdan gelen beyaz otomobilin içinde, Ankara’dan yeni gelmiş olan köyden biri ve yeğeni vardı.
Bana seslenerek, "gel seni de götürelim" dediler.
Ağızları maskeliydi. Bende maskemi takmıştım.
Yine de, binmemek için ısrar ettim. Çünkü ilk günden beri pandemiyi sıkı takip ediyordum.
Kendimi çok iyi koruyordum.
"Gel" ısrarları sürünce binmek zorunda kaldım.
Burası küçük bir köy… Yardımcı olunacak davetler kolay reddedilmiyor.
Neyse bindim, arka koltuğa oturdum. Ve öğrendim ki, virüs testine gidiyorlarmış.
Tepki verdim. "Madem hastasınız, neden ısrarla beni arabaya aldınız?" dedim.
Güldüler!
Zarara gülen bir toplumuz...
Akşam arayıp öğrendim; sonuç: pozitif!
Buradan yola çıkacak olursak; çok değerli köy halkımızın bir birbirleriyle kurallara uymadan yaptıkları alış veriş ve temaslar bize bu darbe sonucunu getirdi.
Şimdi kar kış, zemheri bir taraftan zorluyor. Yasaklar bir taraftan.
Köy yeri deyip geçmemek lazım…
Tarım ve hayvancılık işleri hep insanın emeğini bekliyor.
En küçük bir bakkalımız yok. Şu saat olmuş, iki gün geçmiş, ekmek dağıtan bir kurum yok.
Kapımızı çalarak, "Bir ihtiyacınız var mı?" Diyecek heyet yok.
İnsanlar ve hastalar, kendi haline terk edilmiş durumdayız...
Yani aslında küçük idare şeklinden anlamak mümkün... Büyük idare şeklini… Bu nedenle böyle halkıyla bütünleşmeden yapılan idare şeklinden çok şey beklememek gerekiyor.
Beklemeyince yasama ve yürütme organları işlevini yapamıyor.
Sağlık, ekonomi, eğitim/idare çöküyor.
Yapı çöküyor...
Cumhuriyetin temelleri sağlam atılmış olmasına rağmen sonu bozuldu.
İnsanlarımız her şeye karşı daha meraklı, araştırmacı olarak eğitim almaktaydı.
Hepsini yok ettik. Emeklemeye yeniden başlayacağız.
Her şey çökmeye mahkum olurken, azınlıkta kalan aydınlarımızın pes etmeden bu ülkeyi kurtaracağına eminim.
Pandemi savaşında kıyasıya işbirliği içinde olanlar kazanarak çıkarlar.
Hizipçilik, kin, öfke ve nefretten sadece yıkımlar doğar.

12 Aralık2020