Yamadağlı Nuray

Yamadağı'ndan giyinmiş kuşanmış, alı al, moru mor, etekleriyle, ırgalanarak bir kadın iner gelir Köylü köyüne. Kadının adı Nuray'dır... Sever dağlarda yaşamayı. Kurt ile kuş ile yürümeyi. İster ki günlük güneşlik olsun günlerin tamamı. Her daim insanların şenlesin yüzü...

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Veren El Büyük Olur

Veren El Büyük Olur
Nuray YILDIRIM

Gençlik yıllarımdı…
Milliyet gazetesi yazarlarından Hasan Pulur'un ‘Olaylar ve İnsanlar’ adlı köşesini hiç kaçırmadan günü geldiğinde mutlaka okurdum.
Olaylar, insanlara göre vardır. Doğal afetler, insan eliyle yapılan afetler, hep olacaktır. Olayları insandan ayırmak mümkün olmaz. Ancak insan kendi kendini olaylardan çekebilir. Günlerdir orman yangınlarıyla uzaktan, yakından uğraşan insanlık, bir taraftan da günlük rutin işlerine devam etmektedir. İşlerimiz yapılırken, olayların akışına kaptırdığımızda kendimizi; geleceği kurma inşasından da geri kalırız.
Sabah dörtte uyandım. Beşte erkenden bostanın içine girdim. Yetiştirdiğim salatalıkların, beklemediğim güzellikte büyümüş olmalarından duyduğum hazla onları sevdim.
Yeşil yeşiller... Üzerlerinde uğur böcekleri geziniyor, kelebekler gelip konup gidiyorlar. Sabahın tazeliğinde tüm canlılar beraber yaşamanın tadına varıyoruz. Salatalık teveklerinin arasına ne zaman girsem sarı çiçeklerine narince dokunarak olgunlaşanları koparırım. Kopan yerinden gelen kokusuyla bir an dünyanın telaşından uzaklaşırım. Yeşile benzettiğim bir kokusu var. Tek tek kopardığım salatalıkları kalbura koyarım. Alabildiğine köyü yaşarım. İşte tam o anda yine zihnimde canlanan anılarım olur. Köy hayatını çok mutlu ve derin yaşamış olmalıyım ki, zihnim bana her daim parlak anılar göstermekte... Sarhoş oluyorum sanki ışık saçan anılarımı şimdinin gerçeğinde bulunca. Babaannem, kırmızı çiçekli yeşil fistanının üzerine bağladığı gri renkli önlüğüne kocaman salatalıkları toplarken ben onu hayretle izlerdim. Burnunu toprağa sokarcasına eğildiği yerden doğrularak, önlüğünü içe doğru katlar; topladıklarını, düşmemesi için korurdu. Yan yanaydık... Seviyordum kendisini.
Onunla olmak ve onun yaptığı işleri izlemek çok güzeldi. Güven veriyordu yeşil fistanlı kadın bana. Okul yıllarıma denk gelen bu birliktelik zamanlarında, her şeyi dolu dolu yaşıyordum. Toprakta oluşumuza ayrıca bağlıydım. Öğrendiklerimi sanki onun bilgileriyle perçinliyordum. Gözlerimin içine ela ela bakarak konuşurdu. Salatalıkları önlüğüne doldurduğu bir gün dedi ki: "Nuray bunları al, Satı kirveye götür". Salatalıkları kovaya doldurup, dere yolundan geçerek, Ankara'dan gelmiş olan kirvelere giderdim.
Sonrası yok belleğimde… Sadece salatalık... Toprağın içinde olmak... Önlüğe koymak ve Satı kirveye götürmek eylemi var. Bir de vermek... Alabildiğine vermekle dolu yıllardı o yıllar. "Veren el hep büyük olur" özellikle gurbetten gelenlere yumurta, peynir, yoğurt, sebze, meyve mutlaka verilirdi.
Üretmek ve vermek…
Elleriyle üretenlerin malı çok olur. Vermesi de kolay! Başkasına bağımlı kazanılan para ile alınan ürün ise kısıtlıdır; aslında bir dairede yaşayan insana dışarıdan öğretilenler kadar olur her şey... Kendisi ve çekirdek ailesine aldıkları kadardır yiyecek ve giyecekler. Komünal yaşamda ise böyle değildir…

Köylü, 1 Ağustos 2021



4 Ağustos 2021 Çarşamba

Ahırda Koku

Ahırda Koku 
Nuray YILDIRIM

Zaman zaman ulaşacağım yerlere giderken, mezra köyü olan Seydimemet'in yolundan geçiyorum.
Kimi zaman süt almak için, kimi zaman ise Hekimhan'a arabasına binmek için bu yolu kullanıyorum.
Kısacası bahçe evinde yaşadığım yaz mevsiminde Seydimemet köyü ile arkadaş oluyoruz.
Bahçe ile mezra köyü arasında bulunan ve daima gördüğüm, fakat hiç uğramadığım bir yapı var.
Bizim bahçeye yakın, yolun üst tarafında güneşin altında süzülüyor.
Arkası üzüm bahçesi…
Bu sabah yürüdüğüm bahçe yönümden dönüp, şimdi burayı gezip fotoğraf çekmenin tam zamanı diye düşündüm.
Aslında bir ahır olan yapının kendi yoluna girdim.
Seydimehmet'te inek sahibi olan kişinin mallarını burada yatırdığını biliyorum.
O nedenle burnuma gelen ve beni hiç rahatsız etmeyen mal dışkısı kokusunu kapıya doğru ilerlerken hemen duyumsadım.
Tanımlaması zor, hissedilmesi gereken koku ahır kokusu...
Hoşuma giden yanından memnunluk duydum.
Gerçek köy hayatı bu demekti.
Değişik kokular ve yapılar.
Çamurlu yollar ve dikenli tarlalar...
Eski tahta kapıdan içeri güneş sızan ve çiçek kokularına benzemeyen ağır kokuyla kaplı yer olan odacıklara kadar ilerledim.
Küçük pencerelerden sızan, ineklerin yattığı yere yansıyan güneş sızıntısının etrafa dağıttığı ışık; ahırda baska bir hal oluyordu.
İçerideki sıcaklığın verdiği koku odanın her yanına yayılmış, kaplamış.
Burnumu yalayıp geçti.
O sırada..
Ben odacıkları inceleyerek gezerken, iç sesim bana sürekli bir şeyler söylüyordu.
Birden bire zihinzel bir yolculuk yaparak; çocukluk ve gençligime kadar gittim.
Mal, tezek ve saman kokan ahırları hatırladım.
Günün çoğu zamanının geçtiği yerdi samanlık ve ahır.
Küçük pencerelerinden daima ışık sızardı.

İkinci bir evdi; insanları besleyen hayvanların eviydi buralar.
İnek, davar, atlara bakıp beslemek için kurulan bu odacıklarda hayvanlarla olmak başka bir dünyaydı.
Foşur foşur sağılan kokulu süt.
Annesini emen dana ya da kuzu..
Yeni doğmuş tay.
Dehre elinde, oturmuş kütüğüne burma doğrayan dedem.
Doğranan burmaları musula koyan genç kadın ben.
Yaz tatillerinde yaklaşık üç ay köyde bulunurdum.
Babaannemle beraber bu işleri yapardık.
İneğinden, koyunundan aldığı sütü yoğurt yapardı.
Yoğurt yayıkta yayılarak katık(ayran) olurdu.
Arada bir, bibimlerin yaylasına gider oradan da süt getirirdim.
Uzun bir yoldu yayla yolu... Belki saatlerce yürüyordum.
Hepsi insanın beden gücüne dayanarak yapılan işlerdi.
Önceki yazılarımda değinmiştim.
Köyler birer kasaba olma hevesinde giderse tüm değerlerimiz birer birer kaybolmaya yüz tutacak.
Eskiye duyulan özlem büyüyecek...
Üretimden gelen paylaşım yok olacak.
Fotoğraf çekmek için girdiğim, çok eski yapı olan ahır aslında tarihi bir zenginlik olarak korunmaya alınmalı.
Kalmadı buna benzer yapılar.
Tavanın yüksekliği, kullanılan ağaçların kalınlığı, uzunluğu beni her zaman büyülemiştir.
Usta ellerin, beyinlerin santim santim dizerek taştan duvar yapmaları...
Musulların sanat eseri özelliğinde yapılmış olması.
Korsanların gözetleme yerlerini andıran harika küçük demir parmaklı pencereler.
Ve pencereden sızan güneş ısınları...
İşçiliğin üst seviyede kullanılarak, her detayın ince, ince emek vererek yapılmış olması başka etkileyici tarafı.
Roma tarihi eserlerinden sonra köyümde atalarımın bin bir güçlükle yaptırmış oldukları yapıların öz geçmişlerine değinerek sizleri buralarda gezdirdim.
Umarım yolu düşen her kişi merak ederek yapıları; tarla, bağ bahçeleri, eksik ya da tamları görmek isteyecektir.

Köylü, 28 Te3mmuz 2021