Nuray Yıldırım
Sevgili Erhan Taneri'nin anısına
Ölüm adın kalleş...
Yıl 2004, sevgili Ethem Erhan Taneri'i henüz elli yaşındayken koparıp aldın biz sevenlerinden.
Ankara Devlet Konservatuarının birimlerinde görev alan, en güzel oyunların sahnelerine şahit olan can yoldaşımızdın!
Aspendos Tiyatrosunca oynanan ‘Hırçın Kız’ oyununu izlerken, “Bunlara ne gerek var, izlemeyelim, en hırçın kız benim” dediğimde; “Olur mu öyle? Sen harikasın” demiştin. Yıldızlar gökyüzünde savrulurken sahnede savrulan kişiliklere vermiştik kendimizi...
Şimdi sen yıldızlarda savrulan oldun...
Ankara Büyükşehir Belediyesini Murat Karayalçın yönetirken, Eğitim Daire Başkanlığında yaptığın müdürlük görevin ile Ankara'mızın en çağdaş zamanlarıydı doksanlar!
Bilgeliğin ile sakinliğini birleştirmiş olan kişilik yapında, büyük bir sevecenlik var olarak büyüyordu. Her zaman gülerek konuşmaların, tebessümlerinin altında olan gizli duygularını anlamak mümkün olmamıştı.
Sevecenliğinin gizeminde yatan gülümsemelerin; karşında bulunan kişiye, büyük bir güven veriyor olması ile sevmiştik seni. Hümanist yapın, yüreğinin derinliklerinde sakladığın dertlerle bedenini sarmış olmalıydı. Tiyatro oyuncusu Savaş Yurttaş'ı, yani senin teyzenin çocuğunu da bu baş edilmez hastalık alıp götürmüştü. Seni arayıp yasını almıştım. Yıllar sonra seni bizden koparacağını hissedememiştim bile…
Şimdi dünyada ve uğruna çok mücadele verdiğin ülkemizde covit-19 'la savaşıyoruz. “O da ne?” diye soracaksın. Bulaşıcı ölümcül bir hastalık… Anlayacağın; zaten opera-bale, tiyatro-sinema kalmadı, hayatımızın içinde. Her şeyin en güzelini doksanlarda ve senin hayattan kopuş yılına kadar yaşamışız.
2005'ten sonra yaşamımız birer kargaşa içinde ve saçma sapan geçti. Nerede o güzelim sohbetler ve nitelikli konuşmalar? Olan ve yaşanan hikâyeleri, kritik ederek sonuca varmak birer birer yok oldu. Bazı düşlerimiz hiç gerçekleşemedi, olmadı, olamadı. Devrim, yapılamadı. CHP'de bile yer yerinden oynamadı. Sen çok aydın, özel, ilerici devrimci bir insandın. Umudun hep CHP'nin başa geçerek, değişimlere imza atacak olması umuduyla, demokrasiyi koruyabilmesiydi. Bunun başarısını kaybederek, daha fazla zindanlara gömüldük. Maalesef günden güne, yıldan yıla, padişahlık dönemine giderek, sustuk. Sustukça özgüvensiz bir toplum olarak, zengini zengin, fakiri daha fakir yapan yönetime erdik. Sefalete sürükleyen yönetim, biçimi ve pandemi, insanları yerden yere vurdu. Vakitli vakitsiz yaşama vedalar olmaya başladı.
Sen ise, yasamak için büyük direniş göstererek, mücadeleni verirdin. Hiç ölümü düşünmezdin. Şimdilerde, herkes bu dünyadan göçmenin hayalini kuruyor. Mücadele veren çok az sayıda insan kaldık.
Sen hep direnen arkadaşımızdın...
2004 Mart'ının, 19 sabahı aldım kötü haberi.
Artık senin ruhun, beyaz örtülü yatağını da bırakarak, gökyüzüne savrulmuştu.
Dostlarının arasında, büyük bir acı bırakarak, hoşçakallar diyarına kopup gitmiştin...
Yıl 2004, sevgili Ethem Erhan Taneri'i henüz elli yaşındayken koparıp aldın biz sevenlerinden.
Ankara Devlet Konservatuarının birimlerinde görev alan, en güzel oyunların sahnelerine şahit olan can yoldaşımızdın!
Aspendos Tiyatrosunca oynanan ‘Hırçın Kız’ oyununu izlerken, “Bunlara ne gerek var, izlemeyelim, en hırçın kız benim” dediğimde; “Olur mu öyle? Sen harikasın” demiştin. Yıldızlar gökyüzünde savrulurken sahnede savrulan kişiliklere vermiştik kendimizi...
Şimdi sen yıldızlarda savrulan oldun...
Ankara Büyükşehir Belediyesini Murat Karayalçın yönetirken, Eğitim Daire Başkanlığında yaptığın müdürlük görevin ile Ankara'mızın en çağdaş zamanlarıydı doksanlar!
Bilgeliğin ile sakinliğini birleştirmiş olan kişilik yapında, büyük bir sevecenlik var olarak büyüyordu. Her zaman gülerek konuşmaların, tebessümlerinin altında olan gizli duygularını anlamak mümkün olmamıştı.
Sevecenliğinin gizeminde yatan gülümsemelerin; karşında bulunan kişiye, büyük bir güven veriyor olması ile sevmiştik seni. Hümanist yapın, yüreğinin derinliklerinde sakladığın dertlerle bedenini sarmış olmalıydı. Tiyatro oyuncusu Savaş Yurttaş'ı, yani senin teyzenin çocuğunu da bu baş edilmez hastalık alıp götürmüştü. Seni arayıp yasını almıştım. Yıllar sonra seni bizden koparacağını hissedememiştim bile…
Şimdi dünyada ve uğruna çok mücadele verdiğin ülkemizde covit-19 'la savaşıyoruz. “O da ne?” diye soracaksın. Bulaşıcı ölümcül bir hastalık… Anlayacağın; zaten opera-bale, tiyatro-sinema kalmadı, hayatımızın içinde. Her şeyin en güzelini doksanlarda ve senin hayattan kopuş yılına kadar yaşamışız.
2005'ten sonra yaşamımız birer kargaşa içinde ve saçma sapan geçti. Nerede o güzelim sohbetler ve nitelikli konuşmalar? Olan ve yaşanan hikâyeleri, kritik ederek sonuca varmak birer birer yok oldu. Bazı düşlerimiz hiç gerçekleşemedi, olmadı, olamadı. Devrim, yapılamadı. CHP'de bile yer yerinden oynamadı. Sen çok aydın, özel, ilerici devrimci bir insandın. Umudun hep CHP'nin başa geçerek, değişimlere imza atacak olması umuduyla, demokrasiyi koruyabilmesiydi. Bunun başarısını kaybederek, daha fazla zindanlara gömüldük. Maalesef günden güne, yıldan yıla, padişahlık dönemine giderek, sustuk. Sustukça özgüvensiz bir toplum olarak, zengini zengin, fakiri daha fakir yapan yönetime erdik. Sefalete sürükleyen yönetim, biçimi ve pandemi, insanları yerden yere vurdu. Vakitli vakitsiz yaşama vedalar olmaya başladı.
Sen ise, yasamak için büyük direniş göstererek, mücadeleni verirdin. Hiç ölümü düşünmezdin. Şimdilerde, herkes bu dünyadan göçmenin hayalini kuruyor. Mücadele veren çok az sayıda insan kaldık.
Sen hep direnen arkadaşımızdın...
2004 Mart'ının, 19 sabahı aldım kötü haberi.
Artık senin ruhun, beyaz örtülü yatağını da bırakarak, gökyüzüne savrulmuştu.
Dostlarının arasında, büyük bir acı bırakarak, hoşçakallar diyarına kopup gitmiştin...