Yamadağlı Nuray

Yamadağı'ndan giyinmiş kuşanmış, alı al, moru mor, etekleriyle, ırgalanarak bir kadın iner gelir Köylü köyüne. Kadının adı Nuray'dır... Sever dağlarda yaşamayı. Kurt ile kuş ile yürümeyi. İster ki günlük güneşlik olsun günlerin tamamı. Her daim insanların şenlesin yüzü...

30 Ocak 2021 Cumartesi

Köylü Köyünde Kış Yaşantısı

Köylü Köyünde Kış Yaşantısı
Ansızın bastırır köyde kış...
Gece sabahla buluşurken uyanır; dağlar, taşlar, kuşlar ve sonra insanlar.
Dışarda gökyüzü yeryüzüne akar.
Pencereler bu görkemli seyre şahit olur.
Kar, inceden ince, bir düğür gibi yağmaktadır.
Gökyüzü dumanlı, sisli hallere bürünmüştür.
Eski söylentilere göre;
‘Kurt’, köylere inermiş böylesi puslu havalarda.
Koyunların, kuzuların ağıllarına girermiş.
Kurtlar, uzak dağlarda avını sezerken, köyümüzde; önce sıcak yataktan kalkıp, sobayı doldurma düşünülür.
Kalın giysi ve yün çoraplar özenle giyilir.
Akşamdan hazırlanan odun-kömür kovaları sobaya konarak tutuşturulur.
Alev alan odunlar, harlı bir ateş koruna dönüşür.
Bu kızıl kor ateşinin, insana verdiği güven hazzı, muazzam güzel bir duygudur.
Ahırında malı davarı olan insanlar, hayvanlarına yem vermek için işlerine koyulur.
Bu işler yorucu ve yıpratıcıdır.
Sabaha karşı beşte yataktan kalkan mal sahipleri, hayvanlarının altını temizler. İnek ve danaların, yattıkları yerin rahat olması gerektiğinden kuruluk serperler.
İneklerin bacak ve gövdelerini tımar ederek bakım yaparlar.
Yaz mevsiminden hazırlanan otlar samanlıkta doğranarak musullara konulur.
Saman ve ot karıştırılarak hayvanlara yem olarak verilir.
Hayvanlarını besledikten sonra, ahır görevini yapan üretici evine gider.
Güzel bir kahvaltı onu bekliyordur.
İnsan gücüne dayan tüm bu işlerin altından kalkmak için sağlıklı beslenmek gerekiyor.
Sofra her zaman yanan sobanın yakınına kurulur.
Aile birliği içinde iştahla, bol sohbetle yapılan kahvaltının, köy yaşantısında besin değeri yüksektir.
İnsan bedenini oksijen ve doğal beslenme dinç tutar buralarda.
Başka türlü sert kışlara, aynı zamanda güç gerektiren işlere beden dayanamaz.
Özenle bakılan inekler sağılarak sütü alınır.
Yeni doğan danalar büyütülür.
Hayvanlar çoğaltılarak, sürüye katılır.
Yoğurt, peynir, yağ ve çökelek inek ve koyun sütünden yapılır.
Ev halkı kendi payını aldıktan sonra başka sağımlarını, köy sakinlerinden süt ihtiyacı olanlara pazarlar.
İnek sayısı çok olan mal sahipleri, ürünlerini ilçede kurulan köy pazarına götürerek satarlar.
Böylelikle birlik, dirlik içinde süren tatlı yaşantı, devam eder.
Kar-kış, soğuklar bastırdığında ulaşım sekteye uğrar.
kasaba ve ilçeye gitmek zorlaşır., buzlanan ve kardan kapanan yollar dozerle açılır.
Fakat yine de dağ başı işte; mutlaka bir terslik çıkabilir.
Bu nedenledir ki bölgemizde erzaklar önceden çuvallarla toplu olarak alınır.
Geçmişten gelen gelenektir...
Un, bulgur, yarma, patates, soğan çuvallarının kilerde boy boy dizilmesi.
Bu görüntüler, her zaman, tıpkı odunlar gibi erzakların doluluğu da bende ayrı bir iç huzur yaratmıştır.
Şehirlerde olduğu gibi her an markete gidilmiyor.
Belki bir ay hiç köyden dışarı çıkılmadığı zamanlar olabiliyor.
Köy yaşamında, özellikle kışları, yazdan kurutulup saklanan kuru yiyeceklerle beslenmek, yerleşmiş bir kültürdür.
Dağlık köylerde yaşayan insanlar, her zorluğun hesabını yaparak tedbirlerini ona göre alabilmeyi kendilerine görev bilmişler.
Kış mevsiminin ve olağanüstü durumların getirdiği zor koşulları kolaylaştırmanın yolunu bulmuşlar.
Bunun mantığına göre davranış geliştirmişler.
Durum ve koşullar ne olursa olsun; pes etmeyen, vazgeçmeyen, her koşulda işine ve yoluna devam eden, işinde ustalaşmış insanların yaşantısı halen var.
Köyde hasta varsa hemen toplanılır.
Yapılacak olan ne varsa yapılır.
Ocak ayının ortasında bazı evlerin suyunun kanalı donmuştu. Aynı gün imece usulüyle toplanıp bu sorun anında çözüldü.
Çetin şartlarda, ilkel koşullarda yaşamış bir neslin torunlarıyız.
Hiçte kolay olmayan şartların içinde var olma savaşı vermişler.
Tüm zorluklara rağmen; evler, konaklar yaptırmış olan dedelerimiz, her türlü kahra göğüs gererek bu günlere bizleri hazırlamışlar.
Köylerin ya da kentlerin koşulları ne olursa olsun, durmadan çalışmalı, üretmeli eskiyi yeniden var etmeliyiz.
Bu bir yaşam döngüsüdür.
Doğanlar büyür, yaşar, sonbahar gazelleri dökülür.
Karda eriyerek yok olur.
Tekrar eden bu yaşam döngüsüne umutla, sabırla, dirençle bakarak yol almalıyız...
İyi pazarlar!

Köylü Köyü, 30 Ocak 2021

17 Ocak 2021 Pazar

Yaşam İçin Suyun Önemi

Yaşam İçin Suyun Önemi 

Nuray YILDIRIM

Canlıların yaşayabilmesi için vücudunun suya ihtiyacı vardır.
İnsan vücudunun ana bileşeni; vücuttaki suyun üçte ikisi hücrelerde ve üçte biri hücrelerin dışında bulunur.
Örneğin yetmiş kilo ağırlığı olan erkek bir bireyin vücudu yaklaşık yirmi sekiz litre hücre içi ve on dört litre hücre dışı olmak üzere kırk iki litre su içerir.
Bir insanın vücudundaki su miktarı yaşa göre değişir.
Yeni doğmuş bir bebeğin vücudu (yüzde yetmiş beş), yaşlı bir kişiden (yüzde elli) daha fazla sudan oluşur.
Ayrıca bir kişinin vücudu ne kadar "kaslı" olursa, o kadar fazla su içerir. Tersine vücutta ne kadar çok yağ varsa, o kadar az su olacaktır.
Beyin, akciğer, kalp, karaciğer ve böbrekler çok fazla su içerir.
Tüm bunlar bize gösteriyor ki, vücudumuzdaki su miktarı hayati önem taşımaktadır.
İshalli hallerde, bulantı- kusmalarda, ateşli hallerde vücuttaki su miktarı düşerse o zaman vücut ‘alarm’ vermeye başlar.
Solunum yoluyla ve terleyerek su kaybederiz. Bu kayıplar, ‘Görünmeyen kayıplar’ olarak adlandırılır. Bunların dışarı atılışı bazen hayatı tehdit eden tablolara yol açabilir.
İnsan yaşlandıkça vücudundaki yağ dokusu artar, su oranı azalır.
Bu nedenle yaş ilerledikçe vücudumuza daha fazla su girmesi gerekmektedir.
Sağlıklı insanlar, yaşamında vücudundaki su ve oksijen oranını dengeli tutabildiği oranda yaşamının devamını sağlayabilir.
Aksi takdirde vücudumuzun organları yavaş yavaş ‘oksijensiz’ kalarak kendisini tüketmekte olacaktır.
Vücudumuzun su ihtiyacını artıran nedenler?
Daha iri insanların ve erkeklerin su ihtiyacı daha çoktur.
Su kaybı arttığında susama hissi oluşur, idrar rengi koyulaşır, dil ve cilt kurur, tansiyon düşer, nabız hızlanır, bilinç bulanıklığı ve halsizlik meydana gelir.
Sağlıklı susama hissi ile insan su içmeye yönelir.
Fakat yaşlılar, çocuklar, kronik hastalar ve bilinci bozulanlarda bu mekanizma sağlıklı işlemeyerek kolayca ciddi su azlığı oluşur.
Buna, ‘Dehidratasyon’ denir. Vücut suyunun yüzde beşini kaybedenlerde hafif, yüzde onunu kaybedenlerde orta, yüzde on beşini kaybedenlerde ciddi dehidratasyon oluşur.
Dehidratasyona girenlerin ‘takibi iyi yapılmazsa’ su kaybı, böbrek yetmezliği ve ölüme kadar giden tablolara yol açabilir.
Bir insanın vücudundan fazla su kaybetmesiyle; şeker, protein, yağ dengesi aynı anda bozulur. Kaybedilen bu değerler aynı anda yerine konulmadığında vücut fonksiyonları yerle bir olur.
Tıp bunu serum vererek yerine koyar. Böylelikle kaybolan sıvı dengesi tekrar kazanılır. Aksi takdirde yaşayan beden ölüm dediğimiz kelimeye yenik düşer.
Hepimize hayati bir element olan bol su dolu yaşamlar dilerim...

17 Ocak 2021
Köylü Köyünden Notlar