Yamadağlı Nuray

Yamadağı'ndan giyinmiş kuşanmış, alı al, moru mor, etekleriyle, ırgalanarak bir kadın iner gelir Köylü köyüne. Kadının adı Nuray'dır... Sever dağlarda yaşamayı. Kurt ile kuş ile yürümeyi. İster ki günlük güneşlik olsun günlerin tamamı. Her daim insanların şenlesin yüzü...

19 Haziran 2021 Cumartesi

Üç Kadın Arkadaş


Üç Kadın Arkadaş

Nuray YILDIRIM

Biz insanlar biliriz ki, her zaman yollarımız kesişir.
Çok ender olarak hayatlar da kesişebiliyor...
Havva arkadaşım Aydın ilinde.
Özge ise Yozgat…
Bendeniz Malatya'nın bir köyünde yaşam sürmekteyim.
Bedenlerimizin ayrı düştüğü fakat gönül bağlarımızın hiç kopmadığı biz üç savaşçı kadının yolları Ankara' da bir kış günü kesişmişti.
2015 yılının Eylül ayında Özel Eğitim dersi verdiğim okulda görevim bitmiş, evimde el sanatları yapmaya devam ediyordum.
Hayalimde ise çocuklar vardı.
Onlarla birlikte olmayı çok özlüyor, iş aramalarımı sürdürüyordum.
Zor bir aksam vakti evimde el sanatları çalışmalarımı yaptığım bir anda tanımadığım bir numara beni aradı.
Telefonu açtım.
Arayan Havva idi…
Gelinimizin ablası.
Benim için bir iş varmış.
Düşünürsem buluşacaktık.
Hemen kabul ettim.
Çünkü işin içinde çocuk vardı...
Her işi istemeyecek kadar mesleğimi seviyordum.
Para için çalışmak beni mutlu etmiyordu.
Bilgilerimi çocuklara aktarmanın açlığını yaşıyordum.

***
Özgürlük ve emek için mücadele veren biz üç kadın, Havva'nın evinde bir masa başında oturup konuştuk.
Çocukların annesi Özge; uzun boylu, güzel mi güzel idealist genç bir kadın olarak hayatına iki çocukla mücadele vererek devam ediyordu.
Hayranlığımı kazanan annenin kucağında -o an vurulduğum- bir buçuk yaşında olan Fatma Şura isimli kız çocuğu annesi ile bütünleşmiş oturmaktaydı.
Elleri minik minik, pilav kaşıklıyordu.
Şirinlik, tatlılık ancak bu kadar olabilirdi…
Dört yaşındaki oğlu Ahmet ise, Havva'nın birbirinden güzel üç kızıyla salonda oyun oynuyordu.
Konuşmalarımız tamamlandı.
Ön tanımalarımızı yaptık.
Birbirimizden memnun kaldık.
Üç güzel, üç özel kadın bu işi kurtarmayı başarmıştık.
Çocuklar sevgiyle oynarken ve öğrenirken, idealist annemiz çocuklarına ve evine bakmak için çalışıp para kazanacaktı...
Mutlu bir anlaşma Havva'nın görüşme yaptığımız evden ayrıldık.

***
30 Aralık günü dünyalar tatlısı, akıllı iki çocukla işime başladım.
Her gün eğlenerek yeni şeyler öğrenip, hikâyeler okuyup bilgilerini geliştiriyordum.
Çocuk hikâyeleri kitaplarına olan bağlılıkları hızla artmaktaydı.
Parklara çıkarak okul bahçesinde bulunuyormuş gibi orada bulunan diğer çocuklarla buluşup, Ankara'nın Nisan güneşini leylak kokularıyla birleştirerek, Ahmet ve kardeşi Şura ile baharın uyanışını izleyerek geçiriyorduk.
Deneyler yapıyorduk...
Yağmurlu günlerde Heidi'nin, Klara ve Peter ile dağlarda gezmesini hevesle izliyorduk.
Şu günlerde ise ben aslında hikâyedeki minik Heidi'nin yaşamına sahip oldum.
Yemyeşil Yamadağlarıma kavuştum.
Ne kadar da mutlu iş hayatına sahip olsam da, binalardan her zaman sıkılıp boğulmuşumdur.
Öykünün başında söylediğim gibi bu tatlı çocuklar şu günlerini, Yozgat'ta dedelerinin çiftliğinde mutlu geçirerek doyasıya oynuyorlar.
“Bir şeyi içten isterseniz gerçekleşir.”
Bunun doğruluğunu bu hikâyede bir kez daha görmekteyiz.
Yürekten istediğim kırsal hayata sadece ben değil, hoş sohbetle konuşup, geleceğe imza attığım kadınları da götürmüş oldum. Bu üç özel kadın birbirinden habersiz Ankara'dan ayrılıp farklı illerde huzurlu hayat sürerken aynı zamanda üreterek yaşamaktalar.
Yüreğinizin sesine kulak verin.
Toplum baskısı ilerletmez, aynı yerde saydırır…