Yamadağlı Nuray

Yamadağı'ndan giyinmiş kuşanmış, alı al, moru mor, etekleriyle, ırgalanarak bir kadın iner gelir Köylü köyüne. Kadının adı Nuray'dır... Sever dağlarda yaşamayı. Kurt ile kuş ile yürümeyi. İster ki günlük güneşlik olsun günlerin tamamı. Her daim insanların şenlesin yüzü...

8 Şubat 2021 Pazartesi

Yardımseverlik ve Erdem Üzerine

Yardımseverlik ve Erdem Üzerine

Nuray YILDIRIM

Kar altında kalmış bir çiçek misali şimdi, ötekileştirilen erdemli insanlar.
Karlar eriyince güneşe dönecek yüzünü var edecek, belki tekrardan kendini.
Yok olmaya yüz tutmuş bir belleği kurtaracak olmanın umudunu taşıyor.
Soğuk tabakalarla kaplı kar altında kalan yüreğini ısıtacak olan; bahar mevsimi gelir gelmez başı çıkacak ‘kardelen’ gibi.
Diğer yandan bir insanlık daha var ki: görünmez haldeler.
Ve bambaşka bir kalıplara bürünerek tamamen kayıp oldular.
Nereye baksam yüzleri, fikirleri, geleceğe yönelik düşünceleri, göremiyorum.
Hep birlikte kurmadık mı yeryüzünü?
Daha yararlı hale gelmesi için; bu ellerle beslemedik mi yaşamın kendisini?.
Ne oldu da bu kadar cimrileştik, yardımlaşma erdeminden uzaklaşarak, bu eylemden vazgeçtik.
Biraz ötede duran, yardıma ihtiyacı olduğunu avazı çıktığı kadar bağırarak dile getiren kişiye, bir tekmede ben atayım demek nasıl gelişti?
Çok uzun zamandır, halkın arasında gezerken insanın insana yaptığı eziyeti görüyorum.
Elbette biliyorum; narsist, kibirli kişilikler çoğalmakta.
Yalnız bu kadar fazla ileriye gideceklerini hiç beklemiyordum.
Kar altından ya da taşların arasından gökyüzüne yüzünü dönmeye çalışan çiçekleri çiğnemek, ezmek değil.
Görmek gerekir…
Onlardır en nadide kokanlar, onlardır en güzel renklerle açarak dünyamızı zenginleştirenler.
Yardımseverlik olmalı insanın özü.
Bir garibana, bir kadına, bir çocuğa yaklaşarak elini tutabilmektir.
Yaralı bir hayvanın yarasını sarabilmektir.
Yeniden kanatlandırıp, uçurabilmelidir kınalı bir kuşu.
Yahut telgraf tellerinin üzerinde seyredebilmelidir, sıralanmış serçeleri.
Pazardan yük sırtlanmış bir emekçinin yüküne el atmaktır, iyilik yapmak.
Yükün kendisine tekme atmak değil.
İnsan ateşi bulduktan sonra yerleşik yaşama geçti.
Avını evine getirdi.
Diğer insanlarla bağ kurarak, onlara yemekler sundu.
Böylelikle toplumlar oluşmaya başladı.
İşbirliği, elbirliği ile yapılan çalışmalar sonucunda nice yerleşimler kuruldu.
Çağlar boyu savaş ve yıkımlar olmuş olsa da; her daim insanlığı kol kola, yürek yüreğe bir arada tanımladık.
Şimdi görüyorum ki, halkın arasından, halkın seçimleriyle gelen kişiler; kendilerini oraya getirenlere tekme atmaktalar. (Seçimle gelen her seçilmiş için geçerlidir bu sözüm)
Bağırıp çağırarak sindirme politikası gütmekteler.
İnsanın insana bunu yapması akıl almaz bir çağ dışılık.
Nerede? Erdem, nezaket ve yardımcı olmak!
Bunu soran kim varsa; bir sopa daha geliyor ki, en acısı bu olsa gerek.
Umut edilen kapılar tek tek kapanıyor.
İnsanlık çürüyerek kendi yaşamını kendi elleriyle yok ediyor.
Aklın, bilimin, felsefenin önümüze koyduğu değerleri bir bir çiğneyen narsistler, sonunda kendilerini boğacaklardır.
Diyalektiğin yasasıdır…
Tabiat bunu kanun olarak ortaya koymuştur.
Hiçbir canlı tek başına kendisi olarak yaşayamaz.
Evren bir bütün olarak ahenk içinde yaşamaya kurulmuştur.
Pazzle parçaları gibiyiz.
Bir parçayı kaybettiğimizde döngü değişir.
Hiçbir çiçeği ezmeye kalkışmadan yolumuza devam etmeliyiz.
Yaşamanın erdemi burada gizlidir.

Köylü
8 Şubat 2021